10 Nisan 2015 Cuma

Kader Hep Şimdi- İclal Aydın 



Hava nasıl sıcaktı. Saçlarım, avuçlarım ter içindeydi ama ben elimde kalem hiçbir kelime kaçırmamaya gayret ederek hocamı dinliyordum.
 
Kader dediğimiz “hep şimdi” aslında. Senin seçimlerin şekillendiriyor.Yani sen bir yol seçiyorsun, seçtiğin yolun önünde üç tane yeni yol çıkıyor. Bir başkasını seçiyorsun hoop diğer ikisi kayboluyor ama bir başka yeni üç tanesi çıkıyor.”
 
Hocamın anlattıkları aklımda eve dönerken. Uzun bir orman yolu var önümde. Binlerce ağacın arasından geçerken düşünüyorum.
Ağaç aynı mı? Aynı! Kök aynı mı? Aynı! Bu dalların, yolların  varmaya çalıştığı yer aynı mı? Aynı!
Kader bu işte. Sen sana ayrılan ağacın dalları arasında seçim yapıp duruyorsun hepsi bu.Varacağın, olacağın, duracağın belli zaten. Sen hoplasan da zıplasan da sadece şekli şemali değiştiriyorsun o kadar.
Öyle ya adam gibi heybetli, köklü gövdeli bir ağaç olup hakkını vermek de var, sürekli budanmaya ihtiyaç duyarak, arsızca  eğri büğrü yükselip sonunda bir kütük olarak kalmak da…
         ***
İşte artık nasıl seçimler yaptıysam bir gün fark ettim ki fena halde budanmaya ihtiyacım var benim. Kader ağacımın bir yanı çolak kalmış bir yanı tutturukça birbirine girmişti. O kadar karışmıştı ki dallarım birbirine aydınlığı göremez olmuştum. Aslında burada yazdıklarım hep bu budama süreciyle ilgili..
Yazdıkça bana da iyi geliyor biliyormusunuz. Bir günlük değil de bir anı defteri olduğunu görüyorum. Yaşanları derleyip topluyorum. Arkamda kalan “Hayat İzleri” nihayetinde bugün size anlattıklarım. Bu nedenle bu yazıları Sevgili Günlük değil de “Hayat izleri” başlığı altında sizlerle paylaşmanın daha doğru olduğunu düşündüm.
O canımı besleyen geri dönüşleriniz, yüreklendirmeniz, kendi hikayelerinizi kattığınız yorumlarınızla bir ağaç büyütüyoruz birlikte. İzlerimiz birbirine karışıyor ne güzel.
      ***
Ne diyorduk? Ah, evet! Kader…
Birkaç hafta önce uçaktan inerken ekip arkadaşlarımızdan biri  kendisine hediye edilen bir tatlı sepetini uçağa binerken alanda unuttuğunu fark etti. O kadar üzüldü ki, defalarca “tüh, çok üzüldüm” dedi durdu. “Tamam yahu üzülme artık, kim bilir gerçek kısmetlisi kimdi o tatlıların. Şifa olsun bulana de geç. Senin için de bir küçük mutluluğun, korumanın bedelidir bu belki” dedim.
“Ah, senin bu kaderci yaklaşımların” dedi gülerek…
Kaderci mi?
Kelimeleri gerçek anlamlarını bilerek kullansak aslında ne kadar az iletişim kazası olur. Her kelime neredeyse herkes için farklı alt anlamlar taşıyor. Ben bu durumda böyle bir yorum yapmazdım.
      ***
Zira önümüzdeki iki seçenekten biri arkadaşımınki diğeri benimkiydi.
Arkadaşımınki:
“Neden kaybettim, benim olmalıydı. Çok üzgünüm. Ben yemeliydim. Gün boyu da üzülmeye ve çevremdekileri bu konuda haberdar etmeye devam edeceğim. O kadar sürecek ki bu can sıkıntım o meyve sepetinin yerini tutabilecek hatta ondan çok daha güzel ikramları göremeyeceğim bile”
Benimki:
“Nasıl unuttuğumu anlamadım bile. Elimden de hiç bırakmamıştım. Demek ki benim hakkım değilmiş. Allahım, her kim bulduysa inşallah kıymete geçer. Bu kaybımın hayrını görmek ve idrak etmek  nasip olsun dilerim.”
 
Akışa teslim olun dedikleri bu değil mi sizce de?
İkram sahibinin her ikramını bütün bir kalple kabul edebilmek… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder